Dünya’da ve Türkiye’de dış mekân(outdoor) mobilyaları kategorisinde önde gelen alt katmanlardan biri olan bahçe mobilyaları ülkemizde maalesef haksız rekabetin baskısı altında eziliyor. Beş altı yıl öncesine kadar masif ahşapta dâhil olmak üzere metalden, plastikten mamul bahçe mobilyalarında da ciddi bir üretimi olan ülkemiz mobilya sektörü özellikle Çin ile kategorize edilen uzak doğu menşeli ithalata karşı koymakta güçlük çekmektedir.
Çin öncesi dönemde de bahçe mobilyası üretimimiz iç piyasamıza yetmezken eksiği genelde yüksek katma değeri haiz Alman, İtalyan ve İspanyol kökenli ithalat ile kapatan sektör rekabet koşullarını da buna göre belirlemiş ve başarılı bir fiyat-kalite dengesi oluşturmuştu. Hızlanan otel ve tatil köyü yatırımlarının da ivmesi ile kısa sürede büyüyen yerli üretim kalite olarak Avrupalı rakipleri ile başa baş mücadele eder hale gelmişti. Hususiyetle yerli ağaçlardan mamul masif ahşap dışında ülkemizdin başarılı kimya ve demir-çelik sektörlerinin de etkisiyle metal ve plastik ağırlıklı bahçe mobilyasında da önemli üretim hacimlerine ulaşıp katma değer oluşturulmaya başlanmıştı.
Fakat pek çok sektörü etkilediğinden çok daha güçlü bir şekilde bahçe mobilyacılarını vuran Çin faktörü tüm fiyat-kalite-maliyet-Pazar dengelerini altüst etti. Bir anda Türkiye’de üretilen bahçe mobilyasının önemli bir kısmı göreli olarak “çok pahalı” hale geldi. Oysa yerli firmaların üretim maliyetleri artmasına rağmen fiyatları aynı kalmış ciroları ise hızla düşmeye başlamıştı. Bu süreçte kısa sürede belli başlı bazı bahçe mobilyası üreticileri sektörden çekilmek zorunda kalırken devam edenlerde karlılıklarını önemli oranda kaybetmeye razı oldular. Fakat bilhassa Uzakdoğu ve Güney Asya’ya has bazı egzotik ağaç, çalı ve otlarının bahçe mobilyalarında kullanımının Dünya’da ve ülkemizde kabul görmesi ile yerli üreticinin bu alandaki rekabet şansının tamamı ile yok olmasına neden oldu.
Fonksiyonel ve mevsimlik olarak algılanan bahçe mobilyasının ülkemiz gibi güneş ısı ve ışığından yılın büyük bölümünde yararlanılabildiği gerçeğinin de etkisiyle önündeki önemli bir fırsatı da henüz değerlendiremediğini hatırlatarak konuya girecek olursak bazı gözden kaçan noktaları da irdelemiş oluruz. Ülkemizin artık mobilya da bölgesi için trend belirleyici hale gelmesinde katkısı olan faktörlerden TV dizilerimizin dahi rolünü asla ihmal etmemek gerekiyor. Zira artık sadece fonksiyonel ve mevsimlik değil aynı zamanda dekoratif bir kimliği de bünyesinde taşıdığının tespitinin yapılması gerekir. Mevcut pazarın büyütülmesinin ve niteliği farklı yeni bir pazarın açılmasında temel belirleyici, algının yönetilip artık bahçe mobilyasının yılın sadece birkaç ayında yazlıklarda, büyük bahçeli evlerde ya da otellerde kullanılabilen “ertelenebilir” bir ihtiyaç olmaktan ziyade yılın hemen tamamında kişilerin hayatında yeri olan “vazgeçilmez” bir dekoratif kombinasyon olarak sunulmasıdır.
Görünen o ki yerli bahçe mobilyası üreticilerinin çıkış yolunu bulması birkaç özel koşula bağlı. Buna göre ilk olarak mukayeseli üstünlük kurulan alanlardaki üretime yoğunlaşılması; takiben asla maliyet avantajı yakalanamayacak bir kısım ithal hammaddeye dayalı alanların terk edilmesi; üçüncü olarak inşaat ve proje firmaları ile eşgüdümlü çalışma; ilaveten toplu konut ve otel/tatil köyü projelerinde temerküz edilmesi gibi başlıklar önemlidir. Ancak bunların da öncesinde genel anlamda mobilya sektörümüzün de dikkate alması gereken tasarım, ar-ge ve katma değerli ürün imalatına ağırlık verilip markalaşmaya yatırım yapılması şarttır.
Aksi takdirde bahçe mobilyaları sektöründe adeta bayraktarlık yapan az sayıdaki başarılı yerli üreticinin Çin faktörüne dayanması mümkün değildir. Dış ticaret açığı verdirmeyen hatta ihracatı ithalatının iki mislinden fazla olan mobilya sektörünün en az yabancı girdi kullanan sektör olması da dikkate alınınca maalesef bahçe mobilyası karşı karşıya kaldığı ithalat kaynaklı haksız rekabet baskısı ile sektörün yumuşak karnı haline gelmiştir. Dış ticaretimize bırakınız ihracat katkısı yapmayı yapılan ithalatın fazlalığı ile cari açığın müsebbiplerinden biri olmaması için bahçe mobilyasında radikal bir vizyon değişikliği gerekmektedir.
Türkiye’nin seksenli yıllar ve doksanlardaki dinamizminden gereğince pay alamayan mobilya sektörü yeni binyılla birlikte yeni bir evreye girdi. Özellikle 2005’ten sonra güçlenen ihracat hacmi sektörü adeta evrimleştirdi. Bu döneme kadar istisnai örnekleri kenara bırakırsak “yabancı ve eleştirel göz”den mahrum firmalar kendi ölçeğinde en kaliteliyi münferiden üretme gayretindeyken artık standartlaşma, seri üretim, çevreye duyarlılık, insan sağlığı, ergonomi, estetik, kalite ve nihayetinde tasarımı birlikte isteyen bir pazarla karşı karşıya kaldılar. İnanılmaz bir dönüşüm gösteren mobilya sektörü artık Dünya’nın her yerinde kabul gören kalite-estetik-maliyet süzgecinden tasarımdaki başarıyla daha kolay geçiyor.
Son on yılda sürekli büyüyüp güçlenen mobilya sektörü hem firmaları hem de çalışanlarını dünya standartlarına taşımaya başladı. Başta İstanbul olmak üzere İnegöl, Kayseri, İzmir, Ankara gibi bölgelerde başarı ile üretilen mobilya yavaş yavaş kimlik kazanmaya başladı. Uzun yıllar boyu özellikle İtalyan tarzı ile Alman, İngiliz ve Fransız ekollerini takip eden Türk mobilyacısı bir süredir kendi ArGe süreçlerine yoğunlaştı. Neticesinde ise tasarım anlamında Dünya’da kendine yer bulmaya başlayan, bu sayede trend belirleyen ülkelerden biri olarak temayüz eder olduk.
29 Ocak – 2 Şubat tarihlerinde Dokuzuncusu yapılacan IMOB İstanbul Mobilya Fuarı’nın son birkaç yılı sektörle ilgili birçok gurur verici gelişmeyi de gözler önüne serdi. Yukarıda söylediklerimize de destek olur şekilde gözlemlediğimiz durum bize “kış şartlarının zorluğuna rağmen yabancı ziyaretçi ilgisi sadece trend belirleyen bir ülkenin çekeceği kadar fazlaydı” dedirtti. Bölgenin en büyük, dünyanın da ilk beş mobilya fuarı arasına giren IMOB artık Türkiye’nin yurtdışındaki mobilya imajına da önemli katkı verir hale geldi. Uzun süredir kırmaya çalıştığımız “Çinli’den iyi, İtalyan’dan ucuz” klişesi yavaş yavaş yerini “tasarım üreten, yüksek katma değerli mobilya da dünyanın en iyilerinden biri” söylemine bırakıyor. Türk mobilya sektörünün temelini teşkil eden zanaatkar kökenli, yüksek katma değerli mobilya üreticilerinin en seçkinlerini bir araya toplayan MOBSAD – Mobilya Sanayi İşadamları Derneği’nin yedi yıldır üst üste tek bir salonda(Hall 5)Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek Hall bazlı fuar katılımı ile destek verdiği İMOB artık Türkiye mobilya sektörünün yüz akı penceresi oldu.
MOBSAD Genel Sekreteri Barış Görgüç “Mobilyanın Hayatımızdaki Yerinin Farkında mısınız?” sloganlı kampanyalarını IMOB vesilesi ile daha etkin bir şekilde duyurduklarını belirtti. Ayrıca bu kampanyanın sektörde ciddi bir teveccüh gören MLIVE Dergisi ile de farklı bir kulvarda tanıtılmasının mobilyanın ülkemizdeki algılanışında olumlu bir ivme yarattığının görüldüğünü de ekledi.
Son on yılda (sadece 2008 yılını ve kriz koşullarındaki küresel küçülmeyi saymazsak) üretimi, ihracatı, istihdamı ve imajı gelişen nadir sektörlerden biri olan mobilya sektörünün rakamlarına göz atacak olursak: 2003 yılında 430 milyon USD olarak karşımıza çıkan ihracatımız bugün(2012 sonu)2 milyar USD seviyesini aşarken 2013 beklentisi artık 2,5 milyar USD olarak önümüzde. Bu arada belirtmek gerekir ki Arap Baharı ihracatımızda yeni yeni ivme kazanan ülkelerden başta Libya olmak üzere bazı pazarlarımızın geçici olarak kaybına yol açtı. Ancak 2012 ile birlikte elimize gelmeye başlayan bilgiler durumun değişmeye başladığını ve yeniden imar hamlesine girişilen Libya’dan ciddi talep artışı olduğu noktasındadır. Ciddi bir üretici ülke olan Mısır’la kayda değer sayılmayan ticaretimiz fazla etkilenmezken özellikle 2011’in ikinci yarısından itibaren Suriye konusunda talep daralması dikkat çekici boyuttadır. İhracatımızdaki(2012 sonu itibarı ile) ilk beş sırayı Irak, Libya, Almanya, Azerbaycan ve Libya almaktadır.
ABD ve yakın komşuları(Meksika-Kanada)piyasası ise bir başka büyük ve iştahlı Pazar olmasına rağmen firmalarımız henüz yeterince bu bölgeye nüfuz edememiştir. Bunda başlıca sebep navlun giderleri gibi gözükmekle birlikte tedarik zincirinde yaşanacak zamanlama sorunları da üreticilerimizi bir miktar geride tutmaktadır. Yine de navlun desteği verilmesi gibi bir talebi olan mobilya sektörünün bu beklentisinin karşılık bulması kısa vadede ihracata adeta doping olabilecek kadar hızlı sonuç verecektir. Özel sektörün önderliğinde Dünya’da Plantasyon Ormancılığının gelişmesiyle ortaya çıkan FSC gibi sertifikasyonların talebi ise pratikte Türk firmalarının önünde engeldir. Zira Türkiye’de tek resmi orman sahibi bizzat devletin kendisidir. Eldeki ormanlarda doğal ormandır. Bu konuda sektörün genelinde bir rahatsızlık mevcut ve özellikle ihracatçılar Birliği ve Mobilya Sektör Meclisi kanalıyla konu gündemde tutuluyor.
Aynı dönem aralığında üretim hacmimiz 3-4 milyar USD rakamlarına zor ulaşırken bugün perakende rakamlarla 11 milyar USD rakamına ulaşılmıştır. Verimlilik ve ölçek ekonomisinin etkisiyle firmalar hızla büyüyüp Dünya standartlarında üretim yapıp pazarlar hale gelmiştir. Mağazalar da dahil edildiğinde neredeyse 65.000 işyerinin bulunduğu mobilya sektörü dönemsel olarak ufak değişikliklere bağlı olsa da 250.000 kişiden fazla olan toplam istihdamının yaklaşık 200.000’lik kısmı doğrudan üretim süreçlerinde görev alan çalışanlardan oluşmaktadır.
Yeni bir küresel kriz gelmesi ihtimali de göz önünde bulundurularak pazarlarını çeşitlendiren mobilya sektörü özellikle Batı Avrupa ülkelerinden azalan talebi Rusya başta eski Sovyet Cumhuriyetleri, İran ve Irak başta yakın coğrafyamız ile sınır komşularımızla dengeleyebiliyor. Tekrar istikrarı bulmaya başlayan Kuzey Afrika ile orta vadede ciddi imkânlar vadeden Nijerya, Güney Afrika gibi bölgesel önemi olan ülkeler ise ihracat beklentilerimizin artarak gerçekleşmesinde büyük rol oynadı. İhmal edilmemesi gereken iki Pazar olan Hindistan ile Güney ve Kuzey Amerika’ya ise henüz yeterinde nüfuz edemedik. Anılanlardan özellikle Dünya’nın en büyük mobilya ithalatçısı olan ABD pazarı hakkında özel bir proje yürüten MOBSAD ise ilk etapta bir lojistik üssü kurarak bölgesel penetrasyon yoluyla ihracatımızın yönünü bir miktar bu yöne kaydırma çalışmalarını sürdürüyor. Lojistik merkezi çalışmalarımızı ABD/Kuzey Amerika pazarı için sürdürürken yakın coğrafyamızdan Dubai, Moskova ve Bakü örneklerinde gördüğümüz pratik uygularımız ile adını böyle koymasak bile üyelerimiz açısından gerekli lojistik katkıları sağlıyor. Ancak asıl hedefimizi kurma noktasına geldiğimiz Sektörel Dış Ticaret Şirketi ile tüm bu çalışmaları bütüncül bir yaklaşıma ele alıp tek elden yürütmeyi planlıyoruz.
Zira sıkça bahsettiğimiz üzere devletimizden talebimiz olan navlun desteğine olumlu cevap alamadıkça kendi çözümlerimizi maliyet yükü pahasına devreye sokmamız gerekiyor. Havaleli ürün tabir edilen mobilyanın nakliyesi ve genel anlamıyla navlun giderleri ihracatçılarımız için olduğu kadar iç piyasa için çalışan firmalarımız için de ciddi bir zaman/maliyet etkisi oluşturuyor. Firmalarımız mobilya nakliyesi ve lojistiği konusunda temel birkaç sorun yaşıyor. Bunların başında bu alanda(mobilya nakliye/lojistiği) uzmanlaşmış firma sayısının yok denecek kadar az olması ve bu firmaların dahi gerekli şartları taşımayan araç ve ekipmanla çalışan ekiplerinin de sürekli sirkülasyon halinde olması gerekiyor. Bu da standartlaşmış ve güvenli hizmet konusunda ilerleme sağlamamız gerektiğini gösteriyor. Firmalar(mobilya üreticileri) bu sorunu aşmak için kendi araç, ekipman ve personellerini kullanma yönüne gittikçe sorunları daha da büyüyor. Sadece bu ve benzeri nedenlerle kendi lojistik şirketini kuran şirketlerin sorunları ise apayrı bir konudur.
Mobilya ile çok kolay kombine edilebilen ve sunumu zenginleştiren halının bazı firmalar tarafından destekleyici olarak görmekteyiz. Özellikle kendi bünyesinde üreten ya da markasına fason üretim yaptırarak halı satışı ile mobilya satışına destek veren firmaların artışı ihracat konusunda da pazar zenginleştirici bir etkisi olduğunu göz önüne çıkarmaktadır.
Mobilya ithalatımız ise bir milyar USD sınırına henüz hiç ulaşamasa da özellikle Çin’den yapılan 34 3 milyon USD tutarlı dışalım rahatsız edici olmalıdır. Zira tasarımla temayüz etmiş İtalya’dan 93 milyon, kalitesiyle öne çıkan Almanya’dan 88 milyon USD ile kıyaslandığında Çin’in nitelik ve nicelik olarak ithalatımızda gereğinden daha büyük bir yer tutmaya başladığını göz ardı edemeyiz. Bunun yanı sıra örnekleri yavaş yavaş Türkiye’ye de giren yabancı zincir mobilya AVM’lerinin gelişmesi de dikkatle izlenmelidir. Yapılması gerekenin otomotivde markası olmayan bir ülkeye gelmek isteyen bir büyük markaya verilen teşvikler gibi uzun yıllara yayılan vergi teşviki, arazi tahsisi gibi davetkâr düzenlemeler olmadığı açıktır. Bu zincirlerin mobilya üreticisi bir ülkeye gelirken yerli üretici ile işbirliği yapmasının özendirilmesi ile ekonomimize ve sektörümüze katkısının artmasını sağlayacaktır.
Mobsad olarak ihracatımızda karşımıza sıklıkla çıkan “kilo problemi” ya da benzeri engeller bizim açımızdan şevk verici bir unsur olarak görülüyor. Zira bu sayede daha yüksek katma değerli, marka gücüne dayanan ve tasarım odaklı bir ihracata yöneliyoruz. Fakat ülkemize yapılan ithalatta bizim tarafımızdan uygulandığında ise özellikle uzak doğu menşeili ucuz ve düşük kaliteli mobilyalar için caydırıcı bir önlem olmaktan uzak olabilir. Kısmen de olsa bu tedbirlerin ülkemize gelen standart dışı sayılabilecek kalitedeki mobilyaların iç piyasamıza akmasını yavaşlatabileceğini söyleyebiliriz. Zira DTO ve AB ticari müktesabatına bağımız ülkemizin bu tarz korumacı tedbir alarak yerli sanayiyi destekleme hususunda adım atmasını zorlaştırmaktadır. Lakin örneğin Rusya’nın kilo bazında olmasa da “asgari fiyat baremi uygulaması” ile ihracatımızın önünde ciddi bir koruma duvarını tuttuğunu gözardı edemeyiz. Benzeri bir sıkıntının kısmen Bulgaristan ile de sürdüğünü not edebiliriz.
Dış açık verdirmeyen hatta ihracatı ithalatını ikiye katlamış bir sektör olarak mobilyanın orta vadede karşısına çıkabilecek engellerin başında Türkiye’deki orman kaynağının yetersiz kalabilme ihtimali gözükmektedir. 2023 yılına en az 7-8 milyar dolar ihracat hedefi ile yürüyen Türk mobilya sektörü itici gücünü istihdam dostu yapısı nedeniyle koruyabilmektedir. Ancak yetişmiş ara eleman sorunu gittikçe büyürken önlemlerin alınması için gecikilmemesi şart. Örneğin MOBSAD kendi şartlarında ihtiyacı olan ara elemanı bulabilmek için İSMEK, Çıraklık Eğitim Merkezleri, marangozlar Odaları ve Üniversitelerimizle işbirliği yapmaktadır. Hatta Özürlüler Merkezi ile de özel bir proje yürütüp engellilerin de sektörde kolayca yapabileceği pek çok ara iş sürecine de kaynak sağlamaya çalışmaktadır.
Üyelerinin büyük çoğunluğu İstanbul, Ankara, Bursa ve İzmir gibi illerde yerleşik MOBSAD açısından Nisan Ayı’nda açıklanan Teşvik Paketi adı geçen illerin neredeyse hiç desteğe ihtiyaç duymadığı varsayılarak sınıflandırılması nedeniyle kayda değer bir katma değer getirmeyecektir. Ancak genele bakıldığında önemli orman varlığının olduğu Kastamonu-Çankırı gibi illerin orta vadede önünü açabilecek yaklaşımlar ile desteklenirse paketin sektörel fayda sağlama olasılığı güçlenecektir.
Fakat bir kez daha hatırlatmakta yarar var ki bölgesinde mobilya modasını oluşturan ülkemizin zanaatkâr-tasarımcı ortaklığında yürüyen binlerce firmasını barındıran İstanbul örneğinde söyleyebiliriz ki bir İhtisas Organize Sanayi Bölgesi büyük bir kazanç olacaktır. Zira en çevre dostu ve ekolojik üretim süreçlerinin hakim olduğu mobilya asla kirletici bir sanayi kolu değildir.
Sektörün bir başka temel sorunu enerji maliyetleri ve enerjiye ulaşım konusudur ki bu hususta ciddi bir ilerlemeye büyük ihtiyaç vardır. Küçük sanayi siteleri ve OSB’lerde yaşanan sorunların yanı sıra özellikle butik üretim yapan firmaların zamanla şehrin kuşatmasıyla merkezi bölgelerde kalması şehir cereyanı ile sanayi tipi elektrik kullanımı kargaşasını doğurmaktadır. Keza doğalgaz kullanımın doğrudan ve dolaylı maliyetleri tamamen dış fiyatlara bağımlılık nedeniyle hesaplanabilir olmaktan da uzaktır. Ayrıca akaryakıt maliyetleri de özellikle nakliye-montaj ayağını güçlü tutmak zorunda olan mobilya perakende ve toptancılarını yine aynı nedenle zorlamaktadır.
Kendi enerjisini üreten firmaların istisnai kabul edildiği bir sektör olan mobilyada enteresan yatırımlar da vardır. Bunların arasında rüzgar enerjisi ve HES yatırımları yapan ülkemizin önde gelen mobilya firmalarının çalışmaları kayda değerdir. Fakat bu firmalar kendi enerjisini üretmek ya da otoprodüktör olmaktan çok bu yatırımlarını farklı bir sektörde yer almak yani enerji sektöründe oyuncu olmak paralelinde yürütüp ciddi hedefler koymaktadır.
MOBSAD’ın yıllardır özellikle İstanbul, İzmir ve Ankara için dile getirdiği “Mobilya İhtisas OSB” talebinin yeni bir gelişme ile tekrar gündeme geldiğini görmek bizi çok mutlu etti. Buna göre CHP Ankara Milletvekili ve Ankara Ticaret Odası eski Başkanı Sinan Aygün, yaklaşık 5 bin 400 mobilya üretim işletmesinin faaliyet gösterdiği Siteler’in 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu kapsamına alınmasına ilişkin kanun teklifini TBMM Başkanlığına sundu. MOBSAD olarak bu teklifin gerekli etüt çalışmaları yapılıp başta Siteler esnafı olmak üzere sektörün önde gelen kurum ve kuruluşlarının görüşleri alınarak hayata geçirilmesini desteklediğimizi bildirmek isteriz.
Ancak bölgenin fiziki şartlarının, başta elektrik olmak üzere pek çok altyapı kaleminin ciddiyetle gözden geçirilmesi gerekmektedir. Zira iç yolların durumundan şehir merkezi ile iç içe olması nedeni ile trafiğin etkisine kadar göz ardı edilmemesi gereken hususlar bütünlüklü bir çerçevede ele alınmalıdır.
Bu arada mevcut yapıda farklı zorluklarla mücadele eden binlerce firmanın tümünün bir anda bu kapsamın içinde kendisini uyarlaması zor alacaktır. OSB mantığı gereği ölçek ekonomisini de gerektirdiği için kullanılan mikro ve küçük işletme yapısının çoğu yerde ortaklık, satın alma, işbirliği gibi yöntemlerle hiç olmazsa orta büyüklüğe erişmesi şarttır. Aksi durumda sadece tabela değişikliği ile sektörün önünün açılması kolay değildir.
Kısa bir özet yapacak olursak 2012 yılı üretim hacmi, ihracat, istihdam ve yeni pazarların değerlendirilmesi açısından son on yılın en iyisi olarak göze çarpmaktadır. Ancak MOBSAD başta sektörün önde gelen pek çok kurum ve kuruluş sektörün potansiyeli ile hedefleri göz önüne alındığında bulunulan yerin hiçte yeterli olmadığını teyit etmektedir. 2013 yılı yolumuzda önemli bir kilometre taşı olacak ve artık 2013 yılını 2.5 milyar dolar ihracatı rahatlıkla yaparız diye karşılayacak özgüveni bize getirecektir. Şu anda ihracat sıralamasında Dünya’da ilk 20 ülke içine güçlükle girerken 2023 yılı için hedefin ilk beş arasında yer almak olduğu akıldan çıkartılmamalıdır. Zira bölgesinde bir çekim merkezi olan Türkiye’nin tasarım üreten, trend belirleyen sektörü mobilya daha azını hak etmiyor.